Ergenlerin İhtiyaçları ve Bu Dönemde Yapılması Gerekenler

Her insanın yaşam biçimi farklıdır. Her ailenin ortamı, yaşama biçimi, yetişme ve çocuk yetiştirme biçimi farklıdır. Her ebeveyn de çocuklarını farklı yöntemlerle, farklı düşüncelerle ve farklı zorluklarla yetiştirir. Ancak her ebeveynin ortak amacı vardır. Bu amaç da evlatlarımız için daha iyi bir gelecek sunmaktır.

Ancak bunu yaparken ki uygulamalarımız genellikle eğitim ve gelecekte sahip olacakları iyi meslek odaklı ilerlemekte. Tabi ki iyi bir iş iyi bir yaşamın temel taşlarından biri bunun içinde şimdi ki okul eğitimi ve dersler önemli ancak bunu yaparken çocuklarımızın psikososyal gelişimi ve eğitimini görmezden gelemeyiz. Bunu görmezden gelmek hem şimdi hem de gelecekte onların yaşayacakları sorunların temelini oluşturur ve onların mutsuzluğuna sebep olabilir. Bu da bizim asıl amacımız olan iyi bir gelecek fikrinden saptığımızı bize gösterir. Elbette hiçbir ebeveyn bunu bilerek ve isteyerek yapmaz. Ancak günümüz iş yaşamının yoğun temposu ve çocuklarımız için sınav odaklı olan eğitim, istemeden velilerin bu yönde hareket etmesine sebep olmakta.

İşin kötü yanı çocuklarımızın bu olaylardan normalden fazla etkilenecek bir dönem olan ergenlik çağında olmaları. Bu hassas dönemin en büyük riski de şu an yaşananların gelecekteki yaşamlarını da etkileyebilecek olmasıdır. Bu yüzden bu dönemin özelliklerini çok iyi bilmeli ve bu dönemi en iyi şekilde geçirmelerini sağlamalıyız.

Bu amaçla velilerin öğrenciler hakkında şikayetlerini veya öğretmenlerin öğrenciler hakkında şikayetlerini dinlemek ve incelemekten ziyade öğrencilerin aileleri hakkında ki düşüncelerini incelemek bizim için daha faydalı olacaktır. Öğrencilerin bu konudaki düşünceleri incelendiğinde görülüyor ki onları etkileyen en büyük sorunların başında anlaşılamamak ve kıyaslanmak geliyor.

Mesela ergenlerden en çok duyduğumuz şey nedir? Tabi ki kimse beni anlamıyor. Ya da çok yalnızım, Her şey anlamsız vs. gibi şeylerdir. Bu cümleleri kuran bir çocuk artık yaşamından lezzet alamadığı gibi yanlış tutumalar peşinden de gidebiliyor. Örneğin bir ailenin veya öğretmenin çocuğun kapasitesinin üstünde başarı beklemesi, normalin üstünde çalışmasını istemesi, sürekli olarak ders çalış demesi, çalışmadığı zamanlar sürekli gözleri onun üzerine dikmesi gibi şeyler çocukta farklı tepkilere yol amaçta. Ve asıl sorun şu ki veliler çocuklarına bunları söylediklerinde çocukta hiçbir şey değişmiyor, iyiye gitmiyor ya da çocuk ders çalışmaya başlamıyor. Aksine durum daha kötüye bile gidebiliyor. Bu durumda aileler samsun psikolog arayışına ergen terapisti bulabilme yoluyla gidebiliyorlar.

Bu durumu değiştirmekte tabi ki yine ailelerden geçiyor. Öncelikle bunu yapmaya onu anladığımızı belli ederek başlayabiliriz. Bir çocuğun ne kadar yoğun olduğunu ona söyleyip, derslerinin ve sınavlarının zorluğunu, bu durumun onu yorduğunu ve etkilediğini söyleyerek konuşmaya başladığımız da sonrasında söyleyeceklerimiz ne olursa olsun çocuk bu durumdan hoşnut oluyor ve konuşmamız daha tesir edici bir hal alıyor. Örneğin ona ders çalış diye öğüt vermek yerine, dersler nasıl gidiyor diye başlayıp, derslerinin ne kadar zor olduğunu bildiğimizi söyler ve bu şartlarda ne kadar zor bir iş yapığını ona belirtirsek işin sorumluluğunu ona vermiş ve onu anladığımızı belli etmiş oluruz, sonrasında ona ders çalışmasıyla ilgili ne söylersek söyleyelim bu onun için sıkıcı ve itici bir konuşma değil, oldukça motive edici ve hoşnut olacağı bir konuşma olacaktır. Ancak biz ne zorluklar gördük, ne şartlar altında okuduk, bizim zamanımızda böyle imkanlar olsaydı gibi şeklindeki bir konuşama anne babanın egosunu tatmin edici bir konuşmadan ileri gitmeyecek ve hiçbir işe yaramayacaktır. Bunun sonunda çocuk kendini yetersiz ve değersiz hissedecektir.

Gelelim diğer önemli mesele olan kıyas mevzuna. Kıyaslanmak dünyanın en aşağılayıcı duygularından birisidir. Kıyas sonucunda asla bir gelişim olmadığı gibi yetersizlik ve kıskançlık duygularının da temeli oluşmuş olur.

Bizim de maalesef toplum olarak en sevdiğimiz şeydir kıyas. Evlerimizi kıyaslarız, arabalarımızı kıyaslarız, tuttuğumuz takımları kıyaslarız, eşlerimizi kıyaslarız, işlerimizi kıyaslarız, ailelerimizi kıyaslarız, çocuklarımızı kıyaslarız vs. vs. bir şeyi iyi yaptığımız da mutlu olmak yerine onu başkalarından iyi yaptığımızda mutlu oluruz. Bu da sürekli olarak yarışmayı ve başkalarını geçmeyi bize bir amaç edindirir. Bunun sonucunda da asla asıl mutluluğa ulaşamayız. Bu durumun temeli çocukluğumuzdan beri kıyaslamak ve kıyaslanmaktan geldiği düşünülmektedir. Bu durumu bertaraf etmek ve çocuklarımızı bu durumdan uzak tutmak bizim için en faydalısı olacaktır.

Çocukları kıyaslamak iki şekilde ortaya çıkmaktadır. Bunlardan birincisi çocuğu çevredeki diğer çocuklarla veya büyüklerle kıyaslamaktır. Diğeri ise çocuğu kafamızdaki olması gereken mükemmel çocuk şemasıyla kıyaslamaktır. Bu ikinci durumda çocuk dediğin şöyle olur, böyle olur, gibi cümlelerle çocuk aşağılanır ve çocukta ulaşılması gereken ama ulaşılamayan bir hedef belirir. Bunun sonucunda da çocuk yetersizlik duygusuyla baş etmeye çalışır. Birinci durum ise bundan daha tehlikelidir. Burada ise veli artık bir klasik halini almış komşunun çocuğu muhabbetine girer. Felancanın çocuğu şunu yapmış, şurayı kazanmış vs. gibi cümlelerle çocukta hem değersizlik, hem yetersizlik, hem mutsuzluk, hem de aşırı derecede kıskançlık duygularını oluşturur. Ailenin kurduğu bu cümleler sonucunda hırslanıp ders çalışan veya iyi işler yapan çocuk neredeyse yoktur. Olanlar da hem mutsuz hem de kıskanç çocuklardır. Bunun için önce bu kıyaslamalardan vaz geçmeli ve onların kendine has özellikleri, becerileri olan bireyler olduklarını kabul etmeliyiz. Sonrasında da bunu onlara da yansıtmalıyız. Aksi halde ne başarılı ne de mutlu bireyler yetiştirebiliriz.

Bütün bu yaşananlar sonucunda veya ergenin yaşamda karşılaştığı diğer problemler sonucunda ergende önemli bir kaygı durumu oluşur. Kaygı da bireyin hem yaşamını hem de başarısını oldukça etkileyen bir durumdur. Yapılan çalışmalar sonucunda kaygı ile başarıyı karşılaştıran bir grafik oluşturulmuştur. Bu grafiğe bakıldığında kaygı sonucunda başarı önce artmış daha sonra da azalmıştır. Yani normal düzey bir kaygı başarıyı artırırken aşırı düzey kaygı başarıyı düşürmektedir. Bunu şöyle bir örnekle açıklayabiliriz. Mesela eve bir misafir geleceği zaman anneler de misafire karşı mahcup olamama kaygısı oluşur ve yaptıkları yemeklere daha bir özen gösterirler. Çocuklarda girecekleri sınavı ve sonrasında ki başarılı yaşamı önemseyip düşündüklerinde sınav dikkati artar ve başarıları yükselir. Ancak kaygı düzeyi yükselirse anneler evde eline neyi alsalar dikkatsizce düşürürler ve yapabilecekleri işleri daha uzun ve zor bir şekilde yaparlar. Ve sonucunda felaketle karşılaşacaklarını düşünerek işleri aksar. Çocuklarda da kaygı yükseldiğinde, sınav sonucunu felaketleştirip yapamayacaklarını düşündüklerinde dikkat düzeyleri azalır, odaklanmaları düşer ve başarıları da aşağı çekilmiş olur. Yani kısaca kaygısızlık başarıyı düşürdüğü gibi aşırı kaygı da başarıyı düşürür.

Biz de bunun için elimizden geldiğince bu durumu kontrol altında tutmaya çalışmalıyız. Sınavı ve dersleri onlara hatırlatmalı ancak en önemli şey haline getirmemeliyiz. Ona güvendiğimizi, onun bunu başarabileceğini, ancak her durumda önemli olanın onların mutluluğu olduğunu onlara belli etmeliyiz. Yukarıda yazılanlar ve aşağıda ifade edilecek çalışmalar yapıldıktan sonra yine aile bir uzman desteği ihtiyacı hissedebilir. Bu kapsamda samsun psikolog arayışında atakum psikolog ofisi için samsun psikolojik destek atakum şubesi adresini, bafra psikolog ofisi için samsun psikolojik destek bafra şubesi adresini web yoluyla araştırıp detaylı bilgi isteyebilir. Ancak uzman desteğinden önce hem aile çocuğuyla geçirdiği zamanı incelemeli hem de gidebilecekleri uzmanları iyi bir süzgeçten geçirmelidir. Zira ruh sağlığı ciddi bir iştir.

Bu hassas ergenlik döneminde bütün bunların yanı sıra basit birkaç şey daha yaparak bu dönemin tüm aile üyeleri için daha sağlıklı geçirilmesini ve çocuğumuzun geleceğine olumlu yönde katkı sunmasını sağlayabiliriz.

Bunlar: Onlarla empati kurmak ve anlaşıldıkları onlara yansıtmak.

Onları kıyaslamamak ve kendilerine has bireyler olduklarını kabul etmek.

 Bu döneme has fiziksel, zihinsel, duygusal ve cinsel değişimlerini kabul etmek ve onlara destek olmak.

Onlara yapabilecekleri sorumluluklar vermek.

 Kapasitelerinin üstünde başarı beklememek.

Sosyal aktivitelerini desteklemek.

Yalnız kalmak istediklerinde yada arkadaşlarıyla vakit geçirmek istediklerinde onlara saygı duymak.

 Onlarla arkadaş değil onları anlayan anne baba olmak, çünkü onların bir çok arkadaşı vardır ama bir tane anne babaları vardır ve asıl ihtiyaçları arkadaş değil anlayışlı birer anne babadır.

 Onların başarı ve başarısızlıklarını görmezden gelmemek, çok fazla da büyütmemek. Başarısızlığı hakkında konuşmak ve başarılarını da takdir etmek.

Onlarla her temasta dersten bahsetmemek çoğunlukla duygu halinden konuşmak. Çünkü her defasında derslerden bahsetmek ve ders çalış demek çocuğun dersleriyle ilgilenmek demek değildir, bunun için öğretmenleriyle konuşmak ve eksiklerini belirlemek daha iyi bir yoldur.

Çocuğu ihmal etmemek ama bütün aile düzenini de çocuk üzerinden kurmamak. Evdeki her bireyin eşit haklara sahip olmasını sağlamak.

Unutulmamalıdır ki çocuğumuzun gelecekteki mutluluğu şimdiki aile yaşantısından geçer. Şimdiki mutluluğu ise bizim mutluluğumuzdan geçer. Bundan dolayı önce biz mutlu olmalıyız ki çocuğumuz da mutlu olsun.

Detay: www.ademtatar.com adresi… Samsun Psikolog, Samsun Psikoterapi ve Psikolojik Danışmanlık Hizmetleri. Atakum Psikolog ve Bafra Psikolog adresleri için Samsun Psikolojik Destek projesini inceleyebilirsiniz.

Bilgi Almak ve Randevu İçin Arayınız: 05399277232

Adem Tatar